«15/150»
«Kadın, kocasının yatağını mazeretsiz terk ederek sabahlarsa, melekler sabaha kadar o kadına lânet ederler.» (Müslim)
Allah'ın İstivâsı Hakkında Hak Akîde

Allâme Şeyh Muhammed b. Sâlih el-'Useymîn - Allah'ın İstivâsı Hakkında Hak Akîde

Cevap: Öyleyse akîdemizi ne üzerine binâ etmeliyiz?

Akîdemizi, herhangi bir taksîrde bulunmadan ve haddi aşmadan Allah'ın Kitâb'ı ve Rasûlullah'ın Sünneti'nde vârid olan naslar üzerine binâ etmeliyiz. Size şimdi bununla ilgili bir örnek vereceğim:

Yüce Allah şöyle buyurur: "Muhakkak ki Rabbiniz olan Allah, gökleri ve yeri altı günde yarattı. Sonra da arşa (tahta) istivâ etti." [A'raf, 54]

Âyette geçen "tahta istivâ etti" ibâresinin ma'nâsı ve keyfiyyeti etrafında pek çok hilâf dönmüştür.

Bazıları istivânın ma'nâsı istîlâ etmektir, demiştir.

Bazıları da istivânın ma'nâsı, -tıpkı insanın yatağın, geminin ve hayvanların üzerine çıkması gibi- bir şeyin üzerine çıkması ve kurulmasıdır demişlerdir.

Bazıları da, istivâ keyfiyyetinin yalnızca Allah'ın bileceği bir şekilde bir şeyin üzerinde bulunmak ve kurulmaktır demişlerdir.

İstivânın ma'nâsı istîlâ etmektir diyenler, istivânın hak ma'nâsı Allah'ın mahlukâta benzemesini gerektirir deyip bu şekilde anladılar. Bu şekilde anladıkları vakit dediler ki; istivânın asıl ma'nâsının gerektirdiği bu bâtıl ma'nâyı inkâr etmemiz gerekir. Neden böyle dediler? Çünkü Yüce Allah diyor ki: "O'nun benzeri hiçbir şey yoktur. O işiten ve görendir." [Şûra, 11] Bundan dolayı istivâyı istîlâ etmek ma'nâsına hamletmemiz gerekir, dediler.

Tabiki bu düşünce başka bâtıl şeyleri de gerektirir. Ancak şimdi bunların zikrinin yeri değil.


Allah, insanın geminin üzerine ve hayvanların üzerine istivâ etmesi gibi istivâ etmiştir diyenler ise dediler ki: Çünkü Allah bize mubîn olan Arap diliyle hitapta bulunmuştur. "Bir şeyin üzerine istivâ etti"nin ma'nâsı Arap dilinde nasıl anlaşılıyorsa ve akıllarımız nasıl idrâk ediyorsa öyledir. Bundan dolayı Allah'ın arşa istivâ edişi insanın gemi ve hayvanların üzerine istivâ etmesi gibi olmasını gerekir, dediler.


İstivâ, mahlukâta benzeme olmaksızın ve keyfiyyeti hakkında konuşmaksızın kendisine has bir yüksek oluşla bir şeyin üzerinde bulunmak ve bir şeyin üzerinde yüceliğine layık bir kurulma ile kurulmaktır diyenler de dediler ki: Biz bunun keyfiyyeti/nasıllığı hakkında konuşmayız. Çünkü bu bizim için gaybî bir şeydir. Zira biz O'nun benzerini görmemekteyiz. İnsanın gaybî olan ve benzeri olmayan bir şeyin keyfiyetini söylemesi mümkün değildir. Çünkü bir şeyin keyfiyyeti ya onu görmekle, ya benzerini görmekle, ya da onun hakkındaki doğru bir haberle bilinir. Bunların hiçbiri Allah'ın sıfatlarından bir sıfat olan bu sıfat için mevcut değildir. Aynı şekilde diğer sıfatları için de mevcut değildir. Sonra deriz ki: Allah'ın istivâsı insanın gemi ve hayvana istivâsına da benzemez. Çünkü Yüce Allah buyuruyor ki: "O'nun benzeri hiçbir şey yoktur. O işiten ve görendir." [Şûra, 11]

Bu durumda eğer biz istivâ sıfatının keyfiyyeti hakkında konuşursak Allah adına bimediğimiz şeyi söylemiş oluruz. Yüce Allah da bilmediğimiz şeyleri O'nun hakkında söylemeyi bize harâm kılmıştır. Eğer Allah'ın tahta istivâ etme sıfatını tekyîf edersek/keyfiyyeti hakkında konuşursak hakkında ilmimizin olmadığı şeyin peşine düşmüş oluruz. Zira Yüce Allah şöyle buyurmuştur: "Hakkında bilgi sahibi olmadığın şeyin peşine düşme. Çünkü kulak, göz ve kalp bunların hepsi ondan mes'ûldür." [İsrâ, 36]

Eğer Allah'ı mahlûkatına benzetirsek Yüce Allah'ın yapılmasını nehyettiği ve aynı şekilde kendisinden de nefyettiği şeye düşmüş oluruz. Zira Yüce Allah söyle buyurur: "Allah'a benzetmeler yapmaya kalkmayın." [Nahl, 74]

Yine şöyle buyurur: "Hiç sen O'na bir adaş bilir misin?" [Meryem, 65]

Yine şöyle buyurur: "O'nun benzeri hiçbir şey yoktur. O işiten ve görendir." [Şûra, 11]


Öyleyse ey kardeşlerim! Bu akîde hususunda selefin yoluna/menhecine muhâlif olan bütün âlimlerin kavillerini bir kenara koymamız gerekir. Akîdemizi Allah'ın Kitâb'ı ve Rasûlü'nün Sünneti'nde vârid olan nasların zâhirleri üzerine binâ etmeliyiz. İki şeyden de sakınmamız gerek. Bunlar temsîl/Allah'ı mahlûkâtına benzetme ve tekyîf/sıfatın nasıllığı hakkında konuşmaktır. Çünkü bunlar haramdır. Allah'ın sıfatları hakkında tekyîfte bulunmamız O'na yakışmaz. Zira O, akılların kavradığı şeylerden daha büyüktür. Bundan dolayı O'nu bakışlar idrâk edemez. Bir şeyi hissî olarak idrâk etmek akılla idrâk etmekten daha kolaydır. Öyleyse eğer bakışlar onu idrâk edemiyor ve kavrayamıyorsa akılların kavrayamaması daha evlâdır. Çünkü O en büyük ve en yücedir. Kendisini kendisiyle vasfettiği sıfatın ma'nâsı ise bizim için ma'lûmdur. İmâm Mâlik rahimehullah'a istivâ hakkında soru sorulunca şöyle demişti: "Îstivâ (ma'nâ yönünden) meçhul değildir. Keyfiyyeti de ma'kûl değildir. Buna îmân etmek vâciptir. Bunun (keyfiyyeti) hakkında soru sormak ta bid'attır." Yine şu da meşhur bir şekilde İmâm Mâlik'ten aktarılmaktadır: "İstivâ ma'lûm, keyfiyyeti meçhûl, buna îmân etmek vâcip ve (keyfiyyet) hakkında soru sormak bid'attır."

Bu verdiğim örneğe Allah'ın bütün sıfatları tatbik edilir ve bu örnek üzerinden gidilir.

Yine tekrar ediyorum, ilim talebesine vâcip olan akîde olarak bildiği şey ile amel etmesidir. Bunda ne guluvva gider ne de taksîr de bulunur. Eğer guluvva gider veya taksîrde bulunursa mahzûrlu/tehlikeli şeye düşmüş olur.