Şeyh Süleymân Ruhaylî'ye soruldu: 'Kadının, kocasının evinde yemek yapması, (çamaşırları) yıkaması ve sâir şeyler farz görevlerinden değildir.' sözü sahîh midir?
Kadının kocasına yaptığı hizmet sadece, kocasına ikrâm etmesi bâbından mıdır?
Kadın, ev işlerini yapmayarak kocasına itaat etmediği zaman günahkâr olur mu?
Allah size hayırla karşılıkta bulunsun.
Cevap: Hamd yalnız Allah'a mahsustur.
Soruda zikredilene gelince; evet, bunu fakîhlerden bazıları söylemiştir. Ancak bu, reddedilen bir görüştür. Reddedilmesinin de iki sebebi vardır. Birincisi: Allah azze ve celle şöyle buyurur: 'Kadınlarla ma'rûf üzere geçinin.' (Nisâ, 19) '(Kocalarının) onlar üzerinde örfe uygun olan (haklar)ı gibi, onların da (kocaları üzerinde hakları) vardır.' (Bakara, 228) (Âyetteki) örf (ma'rûf) ile kasdedilen, Allah subhânehû ve teâlâ'nın şerîatına muhâlif olmayan müslümanlar arasındaki câri olan adettir.
Kocasıyla, Allah'ın şerîatına muhâlif olmayan âdetin öngördüğü şekilde geçinmesi, kadına farzdır. Geçmişte ve günümüzde Müslümanların âdetinin öngördüğü şey ise, kadının kocasına hizmet etmesi ve evinde kocasına en mükemmel şekilde hizmet sunmasıdır. Karı-koca arası geçim, nasıl güzelleşecek?
Eğer kadın kocasına hizmet etmez ise, karı-koca arası geçim nasıl ma'rûf üzere olur!?
Allah azze ve celle'nin, 'Kadınlarla ma'rûf üzere geçinin' (Nisâ, 19) ve '(Kocalarının) onlar üzerinde örfe uygun olan (haklar)ı gibi, onların da (kocaları üzerinde hakları) vardır.' (Bakara, 228) buyruğu, Kadının kocasına, âdetin öngördüğü hizmeti, aşırıya gitmeden ve taksîr olmaksızın yapmasının farz olduğuna delîldir. Yani ifrât ve tefrîte düşmeksizin. Zikrettiğimiz üzere, Nebî sallallâhu aleyhi ve sellem'in zamanından şu günümüze kadar, müslümanların örfü, kadının kocasına hizmet etmesidir.
İkincisi: Nebî sallallâhu aleyhi ve sellem kadına, kocasına itaat etmeyi emretti ve bu hususta şiddet gösterdi.
Şöyle buyurdu: 'Eğer bir kimsenin, bir başkasına secde etmesini emredecek olsaydım, kesinlikle kadının kocasına secde etmesini emrederdim. Erkeğin, hanımı üzerindeki hakkının büyüklüğü sebebiyle.' Eğer erkek hanımına bir şey yapmasını emretse, kadın bunu yapmasa ve erkek bundan dolayı ona öfkelense, Rahmân'ın melekleri de o kadına öfkelenir. Erkek hanımına, hizmet etmesini emrettiğinde, kadının kocasına itaat etmesi farzdır. Bu, bunun şer'î bir hüküm olması cihetiyledir ve cumhûrun görüşüdür ve doğru olan da budur. Bundan sadece bir durum istisnâdır.
Bu da kadının, âdeten kadının kocasına hizmet etmediği bir örften olmasıdır. Bu istisnâdır. Çünkü bu durum âdetin dışına çıkmıştır. Eğer kadın bir evde bulunuyorsa ve bu beldenin adetine göre, evin ehli veya evdeki kadınlar, şerefi ve benzeri şeylerden dolayı hizmet etmiyor iseler, bu durum (aslın) dışına çıkar.
Sonra şunu özellikle belirtiyorum ki, insanlarla (dîni mesâil hakkında) konuşanların, fıkıh sahibi olmaları gerekir. Bilinen ve öğrenilen her şey söylenmez! İnsanlarla (dîni mesâil hakkında) konuşanların, onların hayatını güzelleştirecek şeyleri araştırmaları gerekir.
Aileler arasında saadeti yaymaları gerekir. Âilelerin mutluluğu matlûb olan (istenilen) bir şeydir. Kadın, (dînî) ilimler hakkında konuşan ya da ilim ehli olarak ortaya çıkan birisinin ona 'Senin kocana hizmet etmen gerekmez.' dediğini işitirse, karı-koca arasında mutluluk nasıl olacak!? Sonra koca geliyor ve yemek istiyor. Kadın diyecek ki: 'Vallahi şeyh dedi ki, benim sana hizmet etmem gerekmiyormuş.' Şer'an karı-koca arasında bulunması istenen muhabbet ve sevgi nasıl oluşacak!? Ma'rûf üzere geçim nasıl oluşacak!? Bu, şerîatın maksadlarına muhâliftir. İşte bundan dolayı ey kardeşlerim! Fıkıhtandır! Fıkıhtandır! (Anlayış sahibi ve basîretli olmaktandır)
Her bildiğini anlatıp yaymaman, sadece şerîat koyucunun maksadlarını gerçekleştirecek şeyleri yayman fıkıhtandır! Bazı insanlar -Allah yardımcımız olsun- ilminin veya fıkhının azlığı sebebiyle, gidiyor kitap okuyor, sonra garip ve yabancı bir şeyle karşılaşınca, onu insanlara anlatıyor ve diyor ki: 'Bunu âlimler söylüyor.' Evet bazı âlimler böyle söylüyor. Ancak bu (söylediğin şey), insanlar arasında hayırlı bir meyve vermiyor. Sürekli kardeşlere hatırlattığım bir mesele var. İnsan bir şey konuşmak istediği zaman, mutlaka şu üç şeye bakması gerekir:
Birincisi: Söylediği sözün hak olması gerekir. Muhakkak (Kitâb ve Sünnet'te) sâbit ve şerîata muvâfık olması gerekir. Fakîhlerin her söylediği -fakîhlerin efrâdını kastediyorum- delîle muvâfık değildir.
İkincisi: Kastın (niyetin) hak olması gerekir. Sözü söylemendeki kastının, Allah subhânehû ve teâlâ'nın yüzü olması gerekir. Maksadının, kadınları elde etmek olmaması gerekir. Maksadının, bilinmeyen ğarîb ve yabancı şeyler söyleyerek insanların (beğenisini) kazanmak olmaması lazım. Maksadının Allah subhânehû ve teâlâ'nın yüzü olması lazım.
Üçüncüsü: Sözün, doğurduğu sonuç itibarıyla hak olması gerekir ki böylelikle hakkı meyve versin. Hayrı yaysın ve hayra götürsün. Eğer söyleyeceğin söz sebebiyle faydadan çok zarar ortaya çıkıyorsa, senin bunu konuşman câiz değildir. Bunu yayman câiz değildir. Bu, beyân edilip açıklanması gereken mes'eleden sonra diyorum ki, ey evli erkekler ve kadınlar!
Hareket noktanız (maksadınız) ma'rûf üzere geçinmek, evdeki mutluluk ve huzur olsun. Allah'ın adına yemîn olsun ki, ev huzur bulmadıkça, kalb de huzur bulmaz. Âile, Allah'ın kitâbı, Rasûlullâh sallallâhu aleyhi ve sellem'in sünneti, muhabbet ve güzel geçim üzere bir araya gelmedikçe de ev huzur bulmaz.
Benim, basılmış iki risâlem var. Birisinin ismi, 'Âile Mutluluğunun Sebepleri', diğeri ise 'Karı-Kocanın Hakları'
Bu risâleleri Kitâb ve Sünnet'ten deliller üzere yazdım. Bu kitaplarda, âileler için hayır olacağını umuyorum. Allah en doğrusunu bilir.