Allâme Şeyh Abdulkerîm el-Hudayr'a soruldu: İ'tikâd meselelerinde taklîd olur mu? Özellikle de akîdenin bâzı konularının dikkatli düşünme ve derin incelemeye ihtiyaç doğurduğunu göz önünde bulundurursak.
Cevap: Delîllere bakıp değerlendirmeye gücü yeten kimseler hakkında aslolan şey dinleri husûsunda insanları taklîd etmemeleridir. Delîllere bakıp onlardan hükümler çıkarabilme ehliyetine hâiz olan kişilerin hem akâidde hem ahkâmda kimseyi taklîd etmeden böyle yapmaları lâzım gelir. Böylesi bir ehliyete hâiz olmayanlara farz olan şey ise ilim ehline sormaktır. 'Eğer bilmiyorsanız zikir ehline sorun.' (Enbiyâ-7) buyruğu, hem ahkâmı hem de akâidi kapsamaktadır.
Delîllere bakıp onlar arasında bir değerlendirme yaptıktan sonra görüşler arasından râcih olanı tesbît etme ehliyetine sahip olmayan avâm ve avâm hükmünde olan kimseler durumları böyle iken ictihâd ile yükümlü tutulamazlar. Zira bu, onları tâkatleri olmayan, güçlerinin yetmeyeceği bir işle sorumlu tutmaktır. Şerîat, delillerden hükümler çıkaracak âlimler ile, kendilerine farz olan şey ilim ehline sorup taklîd etmek olan avâm ve avâm hükmünde olan kimseleri açıklayarak aralarında bir ayrım gözetmiştir.
Bilmeyenler hakkında 'Eğer bilmiyorsanız zikir ehline sorun.' (Enbiyâ-7) buyrulmuştur. Bunun mefhûmu, bilenlerin kimseye sormayacağı, ehliyetleri var ise ve ilim ehli indinde tâbî olunan doğru yöntemleri kullanarak nasları değerlendirmeye güçleri yetiyorsa Kitab ve Sünnet naslarına kendilerinin bakacağıdır. Böyle bir kimse sormaz. Zira ilim ehline sormak bilmeyenler ile kayıtlandırmıştır.
'Eğer bilmiyorsanız zikir ehline sorun.' (Enbiyâ -7) Ayetin mefhûmu, bilenler -ki onlar delîlleri bilen ve onları değerlendirmeye gücü yeten kimselerdir- hiç kimseye sormadan delîllerden kendisi hüküm çıkarır şeklindedir.
Soru: Delîlleri değerlendirmeye gücü yetmekten kasdettiğiniz şey nedir sayın hocam?
Cevap: İlim ehlinin indinde âlet ilimleri olarak adlandırılan, âlimlerin ihtiyaç duyduğu, lugat, usul-u fıkıh ve ulum-u hadis kitaplarında derlenip toparlanmış, ilim ehli yanında mârûf olan kâideler üzere olmak demektir.