Cevap: Bu mesele gerçekte oldukça tehlikelidir. Şer'i bir delil olmaksızın yöneticileri tekfir etmek haricilerin menhecidir. O hariciler ki, Nebi sallallahu aleyhi ve sellem onların yollarını ve sehabenin onların namazı yanında kendi namazlarını, onların kıraatlerini yanında kendi kıraatlerini hakir göreceklerini beyan etmiştir. Onlar Kur'an okurla ama okudukları boğazlarından aşağı inmez. Tarihi okuyan herkesin de bildiği gibi hariciler Ali b. Ebi Talib'in yanında Şam ordusuna karşı idiler. Daha sonra onlar arasında sulh olunca ona karşı geldiler, onu tekfir ettiler ve onunla savaştılar. Tarih buna şahiddir. Küfür kelimesi basit bir kelime değildir. Bir yöneticiyi veya halktan birini -öyle olmadığı halde- tekfir eden her kişiye bu tekfiri mutlaka ya acilen yahut bir süre sonra geri döner. Çünkü Allah'ın rasulü Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem: "aksi takdirde kendisine geri döner." buyurmuştur. İşte bundan dolayı salih genç kardeşlerimizi ister bir yönetici hakkında olsun, ister halktan biri olsun kim hakkında olursa olsun küfür kelimesini itlak etmekten sakındırıyoruz. Çünkü bu hiçte basit bir iş değildir. Yöneticiler meselesine gelince, Allah'ın indirdiklerinden başkasıyla hükmeden yöneticileri tekfir etmemiz hiç de basit bir iş değildir. Şuna mutlaka sormamız gerekir:
Onu Allah'ın indirdiğinden başkasıyla hükmetmeye yönlendiren nedir? Eğer bu, Allah'ın indirdiklerinden hoşlanmamak ise, onlar bununla kafir olurlar. Allah şöyle buyurmuştur: "Bu, onların Allah'ın indirdiğini hoş görmemeleri yüzündendir. Allah da onların bu amellerini boşa çıkarır."(Muhammed 9) Benzeri bir durum amellerden ancak riddet olanlar için söz konusudur. Nitekim Yüce Allah şöyle buyurur:
"Eğer şirk koşmuş olsalardı, yapmakta oldukları bütün ameller boşa giderdi." (Enam 88) Eğer bunu ona yönelten Allah'ın indirdiklerinden hoşlanmamak değil de Allah'tan başkasının hükmünün, içinde yaşadıkları toplum için daha üstün, uygun ve elverişli olduğuna itikad etmek ise, Allah'ın hükmünün yol olup gitmiş önceki toplumlar için uygun olduğuna, durumların artık değiştiğine inanıyorsa bu da aynı şekilde kafirdir. Çünkü bu Yüce Allah'ın şu buyruğunu yalanlamaktır: "Yakinen bilip inanan bir toplum için kimin hükmü Allah'tan daha güzeldir." Bu ayet hükmetme yönüyle herhangi bir kimsenin Allah'tan daha güzel olmasını nefyetmektedir. Yine Yüce Allah'ın şu buyruğunu da yalanlamaktadır: "Allah ahkemu'l-hakimin değil mi?" (Tin Sûresi, 8) Eğer Allah'ın hükmünün onlardan daha aşağı olduğuna itikad etmiyor. Kendisiyle hükmettiği şeylerin Allah'ın hükmünden daha uygun olduğunu söylemiyorsa, bunu ona sevkeden şey sadece hevası ise o fasıktır.
Evet bu fasıktır, nitekim Yüce Allah şöyle buyurur: "Her kim Allah'ın indirdikleri ile hükmetmez ise işte onlar fasıklardır." (Maide 47) Eğer onu buna yönelten zulüm, yaratılmışlara karşı taşkınlık, egemenlik sevgisi ve benzeri şeyler ise, o da zalimlerdendir. Çünkü bu tasarrufu ile insanlara zulmetmiştir. Öyleyse Maide suresindeki üç ayet hallerin değişkenliğine göre indirilmiştir. Yoksa denildiği gibi tek bir mevsufa ait farklı sıfatlar değildir. Sonra biz diyoruz k: Küfrü -eğer küfür ise- işleyen her kişi onunla vasıflandırılmaz. Delilin ona gizli kalması ya da te'vil etmiş olması veya meselenin kendilerine karışık ve girift gelmesi mümkündür. Bu günün yöneticilerinin hepsi de fakih değillerdir. Etraflarındaki kötü niyetli yakınlarının ve müşavirlerinin onları saptırmaları ve onlar için te'vil ve tahrif kapılarını açmaları da mümkündür. Nebi sallallahu aleyhi ve sellem yöneticilerin itaatinden çıkmayı ve onlara karşı ayaklanmayı yasaklamıştır. Ancak bunu gerektiren şartların oluşması müstesnadır.
Bu konuda Nebi sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: "Yanınızda hakkında Allah'tan kesin bir delil bulunan apaçık küfür görmeniz hariç.." "Görmeniz hariç" buyurdu, bunun anlamı, insanın bizzat gözüyle görüyormuş gibi bir ilimle onun -fasıklık değil- küfür olduğunu bilmesidir.
Buna göre, eğer yönetici Allah'ın kulları içinde en fasık kişi de olsa küfür derecesine varmadıkça ona karşı ayaklanmak caiz değildir. Sonra "apaçık" buyurdu, yani hiçbir te'vili olmayan ve hakkında şek ve şüphe bulunmayan açık seçik bir küfür. Eğer apaçık bir küfür değilse, bilakis te'vil edilebilirse o yöneticiye karşı ayaklanma, delilin sahih anlamı kendisine gizli kalmıştır ihtimaline binaen caiz değildir. Dördüncüsü, buna dair yanımızda Allah'tan bir kesin delil olması gerekir. Yani, rabbimiz azze ve celle'ye sunabileceğimiz kesin bir hüccet olmalıdır.
Bununla birlikte bu şartların tümü oluşsa da, bu şartlar yöneticiye karşı ayaklanmaya izin vermekte mutlaka gerekli kılmamaktadır. Sadece izin vermektedir. Buna izin verildiği sabit olunca bakarız: Bu yöneticiyi yönetimden uzaklaştırmak mümkün mü değil mi? Eğer kanlar dökülmeden, şeref, haysiyet ve namuslar helal kılınmadan, mallar telef edilmeden bu yapılamayacaksa bu durumda caiz değildir. Böyle bir durumda bu türlü büyük zarar ve fesadları doğurmayacak yöntemlere başvurulması gerekir.