«15/150»
«Kadın, kocasının yatağını mazeretsiz terk ederek sabahlarsa, melekler sabaha kadar o kadına lânet ederler.» (Müslim)
Korku ve ümit konusunda Ehl-i Sünnet vel Cemaat'in görüşü nedir?

İnsan korkuya mı öncelik vermeli, yoksa ümide mi öncelik vermeli? Âlimler bu konuda ihtilâf etmişlerdir.

İmam Ahmed rahimehullah şöyle der: 'Korku ve ümidinin eşit olması gerekir. Ne korku galip gelmeli, ne de ümit galip gelmeli.' Yine, şöyle der: 'Bunlardan hangisi galip gelirse sahibi helâk olur.' Çünkü ümidi galip gelirse insan Allah'ın azâbından emin olma durumuna düşer. Korkusu galip gelirse Allah'ın rahmetinden ümitsiz duruma düşer.

Bazı âlimler şöyle dediler: 'İbâdet ve tâât ederken ümidin galip olması, günah işlemek istediği zaman korkunun galip olması gerekir.' Çünkü ibâdet ve tâât işlediği zaman bunun gereği hüsnü zanndır. Dolayısıyla ümidin galip olması gerekir ki o da kabule dâir ümiddir. Günah işlemeyi düşündüğü zaman, masiyete düşmemek için korkunun galip olması gerekir.

Diğerleri şöyle dediler: 'Sağlıklı bir kimse için korku yönünün galip gelmesi, hasta bir kimse için ümit yönünün galip gelmesi gerekir.' Çünkü sağlıklı kimsede korku galip geldiği zaman masiyetten uzak durur. Hastada ümit galip geldiği zaman hüsnü zan üzere olduğu halde Allah'a kavuşur.

Benim görüşüme göre (İbn Useymin), bu husus duruma göre değişir. Korku yönü galip geldiği zaman Allah'ın rahmetinden ümidini kesmekten korktuğunda onun hemen bundan vazgeçmesi ve buna ümit yönüyle karşılık vermesi gerekir. Ümit yönü galip geldiği zaman Allah'ın azâbından emin olmaktan korktuğunda bundan hemen vazgeçmeli ve korku yönünü galip getirmelidir. İnsan kalbi diri olduğu zaman gerçekte kendisinin doktorudur. Kalbini tedavi etmeyen ve kalbinin durumlarını kontrol etmeyen ölü kalpli birisine gelince onun için hiçbir şeyin önemi yoktur.